20 Nisan 2009 Pazartesi

GAZNELİLER

GAZNELİLER
Gazne Devleti
963-1186 yılları arasında hüküm süren, İran'ın kuzeyinde, Horasan'da kurulmuş Türk devleti.Samani Devleti'nin önemli şahsiyetlerinden Horasan kumandanı Alp Tigin (Alptegin), 961'de Vezir Ali Muhammed Bel'ami ile birleşerek kendi adayını zorla Samani tahtına oturtmak istediğinde başarısızlığa uğrar. Böylelikle Gazne Devleti'nin temeli atılmış olur. Gazneliler Devleti sadece Alptegin'in beraberinde getirdiği Türk askerlerine dayanmaktadır. Gazneli Mahmut'un oğlu olan 1. Mesut'un tahta gelmesiyle hanedanlık geriler. Dandanakan Savaşı'yla da Selçuklular ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirirler. Gazneli Mahmut Abbasi halifesini Şii Büveyhoğullarına karşı korumuş; halife, Gazneli Mahmuda Sultan unvanını vermiştir. Bu tarihten sonra Türkler, Sünni İslamiyetin savunucusu konumuna gelmişlerdir. Sultan unvanını kullanan ilk Türk hükümdarıdır. Selçuklular'ın büyük güç olacağını önceden sezmiş, Aslan Yabguyu esir alarak bunu engellemeye çalışmıştır. Gazneli Mahmud döneminde askeri alanda önemli bir yenilik olarak filler orduda kullanılmaya başlanmıştır.
1040 Dandanakan savaşı sonunda ağır yenilgi alan Gazneliler Devleti 1187 yılında Afganlar tarafından yıkılmıştır. Tarihçilere göre Gazneliler Türklerin kurduğu çok uluslu devletlerin ilkidir.[kaynak belirtilmeli] Devletin çökmesinde bu çok uluslu yapı da önemli rol oynamıştır.

Frigyalılar

Frigya, Sakarya Irmağı ile Büyük Menderes'in yukarı çığırları arasında kalan bölgenin eski çağdaki adıydı. Bu ad, Balkanlar’dan gelip bu bölgeye yerleşen Friglerden geliyordu. Frigler önce Bitinya bölgesine yerleştiler ve M.Ö. 12. - M.Ö 7. yüzyıllar arasında Orta Anadolu'nun batısına egemen oldular. Ama yeni göç dalgası Frigleri daha iç bölgelere itti. Frigler önce Sakarya Irmağı çevresine, ardından batıda Gediz ve Büyük Menderes'in yukarı vadileri ile doğuda Kızılırmak ve Tuz Gölü yöresine yerleştiler. Friglerin bir bölümü Burdur Gölü, Erciyes Yaylası ve Yeşilırmak vadisine kadar ilerlediler.
Batıda
Gordion kentini başkent edinen asıl Friglerin ilk kralı Gordios'tu. Frigler Urartularla birleşerek Asurlulara karşı savaştılar. En parlak dönemlerini İÖ 9.-8. yüzyıllarda yaşayan Frigler, Hitit topraklarının neredeyse tümünü ele geçirdiler. İÖ 738'de başa geçen Gordios'un oğlu efsanevi kral Midas, Asurlularla anlaşma yolunu seçti. Midas döneminde başkent Gordium’un yanı sıra Midas Kenti ve Pessinus de çok gelişmişti. İÖ 700’lere doğru Kafkasya’dan Anadolu'ya giren Kimmerler, Friglerin başkenti Gordium'a kadar ilerlediler. Kenti ele geçirerek yaktılar. Bu yenilgi karşısında Kral Midas'ın öküz kanı içerek kendini öldürdüğü söylenir.

Fransız Devrimi

Fransız Devrimin Sonuçları
İhtilâlin Sonuçları
Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı'dan aldığı iddia edilen mutlak krallıkların yıkılabileceği ortaya çıktı.
İlkel şekli Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD'de görülen demokrasi, Kıta Avrupası'nda da gelişmeye başladı ve Batı medeniyetinin vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi.
Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi.
Milliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin parçalanmasında etkili oldu.
Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı.
Şahsi güçlere, zekâya ve girişim yeteneğine ortam hazırladı.
Fransız İhtilâli, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ'ın sonu, Yakınçağ'ın başlangıcı kabul edildi.
Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar.
İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü.
Fransız İhtilâli'nin yaydığı fikirlere karşı İhtilâl Savaşları (1792-1815) başladı. Önce Fransa ile Avusturya ve Prusya arasında başlayan bu savaşlara İngiltere ve Rusya'da katıldılar. Savaşlar Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlandı. Viyana Kongresi ile Avrupa'nın siyasi durumu yeniden düzenlenmiştir (1815).

Konsüllük Devri (1799-1804)
1799'da konsüllük idaresi kuruldu. Bu idarede beş direktuvarın yetkileri üç konsüle devredildi ve tüm yetkiler biriinci konsülde toplandı. Birinci konsül de General Napolyon Bonapart oldu. Bu idare 1804 yılına kadar devam etti. Bundan sonra imparatorluk idaresi başladı.

İmparatorluk İdaresi (1804-1815)
Konsüllük döneminde büyük zaferler kazanılmış, ziraat, ticaret ve sanayi gelişmiş, fakat buna karşılık millet meclisi etkinliğini kaybederek devrim hedefinden uzaklaşmıştı. Ülke tekrar ferdi otorite ile yönetilmeye başlanmıştı. Bu durum ve General Bonapart'ın İmparatorluk idaresi 1815 yılına kadar devam etti.

Fransız Devriminin Etkileri ve Sonuçları
'Fransız ihtilali, ulusal bilinçlenmenin ve yönetim karşıtı tepkilerin nasıl ortaya konulabileceğinin en başarılı ve kanlı örneklerinden biridir. Bu yönüyle, kendinden sonraki devrimlere de esin kaynağı olmuştur ve hâlâ olmaktadır.
Fransız Devrimi, Yeni Çağı bitiren, Yakın Çağı başlatan olay olarak kabul edilir. Çünkü bu devrim sonucunda tüm dünyada milliyetçilik kavramı önem kazanmaya başladı. Ezilen halklar haklarını aramayı öğrendiler. Halklar, yönetimden korkmamaları gerektiğini, yönetimlerin güçlerini halklarından aldığını fark ettiler.
Bu durum Fransa'da monarşik rejimin yıkılıp, yerine cumhuriyetin kurulmasına neden oldu. Halk, yönetim üzerindeki gücünü fark etti. Roma Katolik Kilisesini de ciddi reformlar yapmak zorunda bıraktı. Milliyetçik akımının yayılması, gücünü emperyalist rejimden alan imparatorlukların aleyhine oldu; imparatorluk çatısı altındaki farklı milletlere mensup halklar ayaklanmaya başladılar. Bu durum, imparatorlukları bölmeye çalışan kesimlerin de işine geldi, isyan eden halkları provoke ettiler. Bunun sonucunda da imparatorluklar zayıflamaya ve parçalanmaya başladılar.
Rusya'daki Dekabrist Ayaklanması'nın (26 Aralık 1825) nedenleri arasında Fransız Devriminin etkileri de sayılmaktadır.
Fransız devrimi, sonuçları ve ideolojisiyle, Yakın Çağ dünya savaşlarına -I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı- yön verdi ve bugünün dünyasının oluşmasında da son derece etkili oldu.

Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi
28 Ağustos 1789'da Fransız Devriminden sonra, Fransız Ulusal Meclisi tarafından, Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul ve beyan olundu.
Bildirge; insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu..

Fransa

Fransa, Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 tarihinde, Yedi Yıl Savaşları sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere’ye kaptırmıştı. İngiltere, Yedi Yıl Savaşları’nın mali yükünü, yeni vergilerle kolonilerden çıkartmaya kalkışınca; bu durum Kuzey Amerika kolonilerinde huzursuzluk yaratmıştı. 1774 yılında Onüç Koloni'nin başlattığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla sürmüştü. Fransa ise bu çatışmalara büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı olarak katılmıştır.
Bu savaş harcamaları ve giderek artan saray masrafları dolayısıyla Fransız monarşisi de mali yönden tükenmişti. 1789 yılında 16. Louis, soyluları toplayıp toprak mülkiyeti üzerinden vergi alınmasını istediğinde; soylular, parlamentonun toplanmasını istediler. 1614 yılından beri toplanmamış olan parlamento, soylular, din adamları ve halktan seçilen üç kamaradan oluşuyordu.
Bir gün köylüler kraliçeyle görüşmek istemişler.Kraliçe, aralarından birini seçip gelmesine izin vermiştir.Görüşme esnasında; köylü hiç ekmek bulamadıklarını söyleyince, kraliçe 'Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler.'demiş; çünkü sarayda hayat onlar için o kadar rahattı ki dünyadan haberleri yoktu.Kraliçenin bu sözü köylüleri iyice sinirlendirmiş, iyice hırslandırmıştı.
Parlamentonun toplanması, toplumsal yapıdaki çelişkilerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Bir yanda soyluların ve din adamlarının ayrıcalıklı durumu diğer yanda da burjuvazi ve halktan temsilcilerin arasında parlamentoda ciddi sorunlar ortaya çıktı.
18. yüzyılın başlarından beri Fransa dış ticaretinin kat kat artması, varlıklı bir burjuvazi oluşturmuştu. Bu sınıflar, artık sahip oldukları ekonomik güce karşılık gelecek bir politik güç istiyorlardı. Feodal yapının ve monarşinin kaçınılmaz sonucu olan sosyoekonomik sınırlamaların kaldırılmasından yanaydılar.
Parlamentonun toplanmasıyla orta sınıftan halk, özellikle varlıklı sınıflar, monarşiye karşı savaş açtılar. Bir anayasayla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılmasını, iç gümrük duvarlarının kaldırılarak iç ticaretin serbestleştirilmesi, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulundular.
Kuşkusuz bu talepleri 16. Louis kabul etmedi. Orta sınıf, peşine diğer halktan unsurları da katarak 14 Temmuz 1789 günü Bastille hapishanesine saldırdı. Hapishane ele geçirilip mahkûmlar salındı.
Fransız Devrimi 1789-1815 yılları arasında beş farklı dönem yaşayarak devam etti.
Ayrıca Fransız Devrimi'nde rol oynayanlar 'JACQUES' olarak adlandırılırlardı.

Endülüs emevileri

Endülüs (Arapça: الأندلس al-andalus). 711-1492 yılları arasında İber Yarımadası'nda Müslümanlığın etkisi altında bulunan bölgelere verilen isimdir. Müslümanların İber Yarımadasındaki varlığı en son Morisko'ların 1609 yılında İspanya'dan sınır dışı edilmesiyle son bulmuştur.
ıÜüBu dönem Endülüs'ün en parlak dönemi olarak bilinir.
Kurtuba şehri, Bağdat ve Kahire'den sonra dünyanın üçüncü önemli bilim merkezi haline geldi. Bu dönemde günümüz Avrupa bilim ve sanatının bazı temelleri Endülüs'te atıldı. Şehircilik ve şehir kültürü döneminin çok önüne geçmiştir. Kültürel farklılıkların zenginlik olarak algılandığı bir çağdır. Endülüs'lerin egemenliği altındaki topraklarda Sefarad Yahudileri bugün Golden age of Jews (eng. wikipedia) olarak adlandırılan altın çağlarını yaşamışlardır.
Derken
10. yüzyıl başlarında Abbasilerin gücü azalmaya başladı. Mısır'daki Fatımiler de kendilerini halife ilan ettiler. Böylece İslam dininin önderliği bölünmüş oldu. Bu ortamda Endülüs Emiri III. Abdurrahman 16 Ocak 929 tarihinde kendisini halife ilan etti. Endülüs Emevilerinin başarıları 11. yüzyıl başlarına kadar devam etti. 1031 yılında halifelik parçalanarak Tavaif-ül Mülk denilen küçük beyliklere bölündü.

Çin

Çintarihi bir medeniyet, ortak kültüre sahip bir bölge ve Doğu Asya'da çok uluslu bir oluşum. Çin medeniyeti, yaklaşık 4 bin yıllık tarihi ile dünyanın en eski medeniyetlerindendir. Çin sözcüğü Çince'de, Orta Krallık ya da Merkezi Krallık anlamına gelir.
Çin, aynı zamanda dünyanın en eski süreklilik arzeden medeniyetlerindendir. Çince dünyanın en eski sürekli kullanılan yazılı dilidir. İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından
kağıt, pusula, barut ve matbaa, Antik Çin medeniyetine aittir.
Çin'deki son iç savaşın çıkmaza girmesi, Çin ismini kullanan iki devletin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır:
Çin Halk Cumhuriyeti ve Çin Cumhuriyeti.
ıÜüHalk Cumhuriyeti
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), çoğunlukla sadece Çin olarak anılır ve Doğu Asya'daki anakara Çin topraklarını, Hong Kong ve Macau'yu kapsar. Dünyanın en kalabalık ülkesi ve en büyük ekonomilerinden biridir.

Çin Cumhuriyeti
Çin Cumhuriyeti ise çoğunlukla sadece Tayvan olarak anılır ve tüm Çin'de hak iddia etmesine rağmen sadece
Tayvan Adası ile çevreleyen adacıkları kontrol eder. Aralarında Türkiye'nin bulunmadığı 23 ülke tarafından tanınmaktadır

Cağatay Hanlığı

Bugünkü Orta Asya'nın kültürel yapısını oluşturan Çağatay Devleti, Cengiz Han'ın ölümünden önce imparatorluğunu oğulları arasında bölmesinden doğan bu devlet, Doğu ve Batı Türkeli ile Doğu Iran yörelerini içine almakta idi. Fakat, Cengiz'in oğullarından Çağatay'a verilmiş olmasına rağmen, Çağatay Han, bu yeni devlete hükümdarlık etmemiştir. Esasen bu yeni devletin kuruluşu, Çağatay Han'ın ölümünden 28 - 30 yıl sonra olmuştur. Kara - Hülâgû ile Çağatay Han'ın oğullarından Yesü Mengü, Çağatay "ulusunun" ilk başlarıdır. Cengiz İmparatorluğunun iç düzenini bozan ayaklanmalardan sonra, Çağatay'ın torunlarından Algu, Ortaasya'nın tamamını, Harzem ve Afganistan taraflarını ele geçirmiştir

Başkomutanlık Meydan Muharebesi

Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Kütahya'ya bağlı Dumlupınar Köyü (şimdi ilçe olan) yakınında 30 Ağustos 1922'de Türk ve Yunan orduları arasında meydana gelen çatışma. Diğer adı Dumlupınar Meydan Muharebesi'dir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından şahsen yönetildiği için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak anılır. Kurtuluş Savaşı'nın kesin bir Türk zaferiyle sonuçlanmasını sağlayan bu çarpışmanın yıldönümü Türkiye'de ulusal bayram olarak kutlanmaktadır.
Kurtuluş Savaşı'nın son evresi 26 Ağustos 1922'de Afyonkarahisar Kocatepe'de başlayan
Büyük Taarruz ile açılmış ve 9 Eylül 1922'de İzmir'in Yunan işgalinden kurtarılmasıyla sonuçlanmıştır.

Büyük Hun imparatorluğu hanları,kültürleri,siyasi düzen ve ordu

Hanlar
Yabgu Tou-Man (Teoman Tovuman) (?-M.Ö. 209)
Mete Bagatır (M.Ö. 209 - Ö. 174)
Lao - Şang (M.Ö. 174 - 161)
Çun - Çen Yabgu (Kün) (M.Ö. 161 - 126)
İ-Çin-Hsien (İçihise) Yabgu (M.Ö.126 -114)
Wu-Weri (Uvey) Yabgu (M.Ö. 114 - 105)
Wu-Şih-Lu-Erh (U-Su-Liu-Usilu) Yabgu (M.Ö. 105 - 102)
Çü-Li-Hu (Hiü-Li-Hu-Güylihu) Yabgu (M.Ö. 102 - 101)
Çü-Ti-Hu (Tsie-Ti-Heu-Tsüydiheu) Yabgu (M.Ö. 101 - 96)
Hu-Lu-Ku-(Hu-Lo-Ku = Hulugu) Yabgu (M.Ö. 96 - 85)
Khuandi Yabgu (M.Ö. 85 - 68)
Khuyluy Yabgu (M.Ö. 68 - 60)
Uven-Güydi Yabgu (M.Ö. 60 - 58)
Khukhasie Yabgu (M.Ö. 58 - 56)
Çiçi Yabgu (M.Ö. 56 - 46) Çiçi ve oğulları Batı Türkistan'a çekilmiş ve Talas'ın batısını yönetmiştir. Avrupa Hunları ile Akhunların temelini oluştururlar.
Ho-Han-Ye (M.Ö. 56 - 31)
Joti Yabgu (M.Ö. 31 - 20)
Seuse - Joti Yabgu (M.Ö. 20 - 12)
Çeya - Joti Yabgu (M.Ö. 12 - 8)
Üçjolu - Joti Yabgu (M.Ö. 8 - M.S. 13)
Uluyjoti Yabgu (13 - 18)
Şikao-Joti Yabgu (18 - 46)
Vutatiho Yabgu (46)

Egemenlik Alanı
Orta Asya steplerindeki tüm Türk boyları, Moğol kabileleri, Moğol Tatarları, Tunguzlar, Yüeçiler (Kuşhanlar), Çin Hanedanlığı, İpek Yolu. Kapladığı alan: Kuzeyde Sibirya; güneyde Tibet, Keşmir; doğuda Büyük Okyanus; batıda Hazar Denizi (18.000.001 km2).

Kültür
Hunlar kendi belgelerini bırakmadığı için arkeolojik deliller dışında Çin kaynaklarına bakılmaktan çare yoktur. Hunların özelliklerinden bir kaç örnek:
Gençlerin önemsenmesi ve yaşlıları önemsenmemesi
Reisi vefat edince, yerine oturan oğlunun kendi anası dışındaki babasının kadınlarını alması
Ancak bu özellikler sadece Hunlar değil, diğer göçebe kabileler için de geçerlidir. Ayrıca bunların Çin medeniyetin ahlak anlayış ve mantığına aykırı olduğu için Çin kaynaklarında Hunların gelenek ve göreneklerinden bahsedilken eleştiri içerikli cümleler kullanılmıştır.Hunlar'ın dini, Şamanizm ve Tanrı (Tengri) inancı olup, yılda üç kez büyük ayinî bayram düzenliyordu.Alkeolojik kazıların sonucuyla Hunların başkentinin Ulan Batur (Moğolca: Улаанбаатар; Ulaanbaatar)'un kuzeyinde bulunan Noin-Ula kurganında olduğu saptanmaktadır. Ve kurganlarından kazılan Hunların tekstillerin eski Fars ve Yunan kültürünün etkisi tespit edilmektedir. Şimdiye kadar elde edilen delillerden, Hunlar'ın hem doğu medeniyet hem de Batı medeniyetin etkisi altında olduğu anlaşılmaktadır.

Çiçi'nin Çin kayıtlarındaki sözleri
Çin elçisinin Çiçi ile ilgili düştüğü bir kayıt şöyledir: " Boyun eğmeyeceğiz. Zira öteden beri Türkler kuvveti takdir eder, tabi olmayı hakir görürler. Savaşçı süvari hayatımız sayesinde adı yabancıları titreten bir millet olduk. Biz ölsek de, kahramanlığımızın şöhreti kalacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır."

Devlet Yönetimi
Hun devleti başında bulunan kişi " tan-hu" ya da "şen-yu" olarak anılıyordu. Tanhu sözcüğü bir unvan olarak " sonsuz genişlik" anlamına gelmektedir. Hükümdarlık da kut anlayışı egemendi. Hükümdarlığın tanrıdan geçtiği görüşü vardı. Ülke, töre hükümlerine göre yönetilirdi. Şenyunun görevi, ülkede dirliği sağlamak, adaleti gerçekleştirmek, orduya komuta etmek, meclisi yönetmek olarak sıralanabilir. Hükümdarlık babadan oğla geçmektedir. Ülke oğullar arasında doğu, batı, merkez olarak miras bırakılmaktadır. Türk devleti hükümdarı eşine "ka-tun"(hatun) denirdi. Yönetimde söz sahibiydi. Büyük Hun Devleti'nde üç meclis bulunuyordu.
1. Meclis: Dini nitelikte konular tartışılır. Yılın ilk aylarında toplanırdı.
2. Meclis: Haziran ayında toplanır ve devlet işleri görüşülürdü.
3. Meclis: Sonbaharda toplanılır ve askeri işler görüşülürdü.
Devamlı devleti yöneten " seçkinler meclisi" vardı. Bu meclise " toy " denilmekteydi.

Ordu
a. Hun ordusu ücretli değildi.
b. Hun ordusunda kadın-erkek asker sayılır, her an savaşa hazır bulunurdu. (ordu-millet anlayışı)
c. Hun ordusunun temeli atlı askerlere dayanırdı.
d. Ordu tümen sistemine göre teşkilatlanmıştır. (10.000 kişi)
e. Kullanılan araçlar: ok ve yaydı. Yakın dövüşte kılıç, kargı kullanılırdı.
f. Savaş stratejisi; keşif seferleri ve yıpratma savaşları olarak ikiye ayrılıyordu.
g. Sahte geri çekilme ve turan taktiği teknikleri kullanıldığı Çin kayıtlarından öğrenilmektedir.

Mete'nin bir mektubu
Metenin Çin İmparatoruna yazdığı mektup:
Yay çekebilen ve kullanabilen tüm kavimler Hun olarak bir tek aile halinde birleştirildiler. Artık Hun ülkesinde küçükler büyümeleri için gerekli çevreyi elde edecekler; yaşlılar ve büyükler ise kendi yurtlarında sessiz ve rahat yaşayacaklardır. Nesillerden nesillere bütün Hunlar barış ve mutluluk içinde kalacaktır. Tanrı'nın lütuf ve inayeti ile subay ve askerlerimin üstün yetenek ve erdemleri ile dayanıklı atlarımın üstün gücü ile Kuşhanları ezerek yendi. Çin sınırındaki bütün küçük devletler ile, bütün Orta Asya halkları düzene kavuşturuldu. Bunların hepsi artık Hun oldular.

Büyük Hunların Türk ve Dünya Tarihine katkıları
Ordu örgütlenmesinde 10'luk sistem Mete döneminde oluşturulumuş ve günümüze kadar gelmiştir. Batı uygarlıkları bu sistemi Türkler'den almıştır.
Hun akınlarına karşı tarihi Çin seddi yapılmıştır.
Kavimler Göçünün başlamasında Hun devletinin yıkılışı ilk etkendir.
Diğer Türk devletlerine intikal eden olumsuz miras ise parçalanma ve iktidar için mücadele eden Türk boyları genetiğidir

Bozkırların İmparatorluğu

Bozkırların İmparatorluğu
Kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. M. Ö. 220 yılında Teoman tarafından kurulduğu kabul edilir. Teomandan sonra devleti büyük bir imparatorluk haline getiren Mete'dir. Hun, Türk ve Moğol boylarını bir çatı altında toplayan Mete, İpek yoluna egemen olmak için Çin ile savaşmıştır.
M.Ö. 200 yıllarında Çin'i yenilgiye uğratarak vergiye bağlamıştır. M.Ö. 187 yılında Çin İmparatorluk ordusunu, ki başında Ka-o-ti bulunmaktadır, Pa-i-Teng sefereinde 10 bin kişilik disiplinli ve düzenli ordusuyla yenilgiye uğratmıştır. Bu çin ordusunun sayısının bazı kaynaklarda 200 bin bazı kaynaklarda ise 35 Tümen yani 350 bin olduğu yazmaktadır. Mete devrinde Sibirya, Çin Denizi, Japon denizi ve Hazar Denizi arasında kalan tüm topraklara hakim olunmuştur.
Metenin Çin'i topraklarına bağlamayıp, vergi almak suretiyle yönetmesi sebebi, Çin yerleşik hayatı ve siyasi etkisinden uzak durma olarak yorumlanır. Bunun yanında Çin'in kalabalık nüfusu altında Hunluk özelliklerini kaybetmek istememiştir.

Büyük Hun İmparatorluğu

Büyük Hun İmparatorluğu M.Ö. 220 yılında Hunlar tarafından kurulan ilk imparatorluktur. (En yaygın teze göre), Türk ve Moğol boylarından oluşturulmuştur. Hiung-nu (Hun) adına ilk olarak M.Ö. 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır. Hiung-nular günümüzün Moğolistan bölgesinde; Çin'in kuzeybatısında yaşamlarını sürdürmekteydiler.Bilinen ilk imparatorları Teoman(Tuman)'dır. En büyük imparatorları Mete'dir. Çinliler önüne geçemedikleri Hunlarin saldırıları ardından "Büyük Çin Duvarı" (Çin Seddi)'ni inşa etmek zorunda kalmıştır. (M.Ö. 214) Bu yapı günümüzde halen bir dünya harikası olarak kabul edilmektedir. Ming Hanedanı döneminde de yenilenen büyük duvarın birçok kısmı sağlamlığı ile günümüzde hala ayakta kalmıştır.En parlak dönemini Mete zamanında yaşamıştır. Mete orduyu onluk, yüzlük (Bölük), binlik ve onbinlik (Tümen) birimlere ayırmıştır. Bu sistem günümüzde de uygulanmaktadır. Öyle ki Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak (M.Ö. 209) Mete'nin tahta çıkış tarihi kullanılmaktadır.

Babürler

Babür İmparatorluğu, günümüzde Hindistan toprakları üzerinde bulunan bölgede Timur'un torunu olan Babür tarafından 1526 yılında kurulmuştur. 1858 yılında bir isyan üzerine bölgeye müdahale eden İngiliz'lerce Hindistan'daki Babür İmparatorluğu'na son verilerek; Hindistan, Büyük Britanya İmparatorluğu'na bağlanılmıştır. Timur'un torunlarından Zahireddin Muhammed Babür tarafından bugünkü Hindistan topraklarında kurulmuştur. Zahireddin Muhammed Babür 1483 yılında Fergana'da doğmuştur. Babası Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza'dır, ki Şeyh Mirza aynı zamanda Timur'un torunudur. Babasının ölümünden sonra amcası ile yaptığı taht mücadesini kaybetmiş ve emri altındaki beylerle birlikte 1504' te Kabil'e gitmiştir. Devletin başkentini de burası yapmıştır. 1519 yılında Pencap bölgesini ele geçirmiş, 1524 yılında Delhi Sultanını yenilgiye uğratarak Lahor'a girmiştir. Delhi'den sonra Agra'yı alan Babür Şah burayı başkent yapmıştır.1530 yılında bu şehirde ölmüştür. Babür Şah'dan sonra devletin başına oğlu Hümayun(1530-1556) geçmiştir. Tahtının ilk yıllarında kardeşleri ve akrabaları ile mücadele eden Hümayun bir yandan da Ludi hükümdarı ile mücadelede bulunmuş ve bu mücadelelerden galibiyetle ayrılmıştır. Yetenekli bir hükümdar olmayan Hümayun Şah 1566 yılında ölmüş yerine Ekber Şah(1556-1605) geçmiştir. Ekber Şah döneminde sarayda Hint etkisinin arttığı görülmüştür.Bu dönemde Hintliler de devlet ve askerlik işlerinde görev almaya başlamışlardır. 1605'de ölümünden sonra yerine Cihangir(1605-1627) geçmiştir. Bu dönemde önemli başarılar görülmemiş ve Kandahar şehrini İran ele geçirmiştir. Yapılan en önemli iş olarak Lahor ile Agra arasında yapılan yoldur.İngilizler bu dönemde Hindistan ticaretine el atmış ve Surat limanında yer açarak zamanla buradan Hindistan'ı ele geçirecek gelişmeyi saglamışlardır. Cihangir'in ölümü üzerine yerine oğlu Şah Cihan(1628-1658) geçmiştir.
Babür devleti Hindistan'ı tek bir çatı altında toplayarak, Hindistan'da islamiyet'in yayılmasını sağlamışlardır.
Tac Mahal'i miras bırakmışlardır

Aztekler

Aztek Tarihi
ıÜü12 milyonluk bir nüfustan oluşan çok büyük ve zengin bir imparatorluk olan Aztekler gelişmiş tarım yöntemlerine, kendilerine ait bir dine, takvime, alfabeye sahiplerdi. Aztekleri keşfedenler İspanyollar oldu. Hernan Cortes ve onun özel ordusu Aztek başkenti olan Tenochtitlan´a giderken Popocateptel volkanik dağının yanından geçtiler ve ilk kez bir volkan görmüş oldular. Adamları ve Cortes başkente ulaştıklarında Aztek imparatoru Montezuma onları karşılamak için bekliyordu. Aztek imparatoru göz kamaştırıcı elbiseler giymişti. O, Cortes ve adamlarının başkente girmesine izin verdi. Cortes´in sadece 600 askeri vardı ve Aztek imparatoru onları kolayca yok ettirebilirdi. Ancak Aztek takvimine göre bu yıl çok özel bir yıldı.İnançlarına göre bu yılda Quetzalcoatl adlı bir tanrı Aztekleri yok edecekti. Bu tanrının efsanedeki tarifleri Cortes´e çok benziyordu. Bu yüzden Aztek imparatoru, Cortes'in tanrı olduğuna karar verdi. Cortes başkentte bir kaç gün geçirdikten sonra güvende olmadığını sezdi.Hayatta kalmalarını sağlayan tek şeyin imparatorun varlığı olduğunu fark etti. Bu nedenle Aztekleri denetim altına alabilmek için imparatoru tutsak almaya karar verdiler. Cortes birkaç ay daha şehirde kaldıktan sonra ayrıldı. O gittikten sonra başka İspanyollar Aztek'e saldırdılar. Cortes yeni ordusuyla geri geldiğinde Cuitlahuac imparator olmuştu. Ancak bunu bilmeyen Cortes Aztekleri kontrol altına almak için Montezuma'yı tutsak aldı ve halkı etkilemek için onu kraliyet sarayının çatısına çıkardı. Ancak halk onlara taş atarak tepkisini gösterdi. Atılan taşlardan biri Montezuma'nın ölümüne neden oldu. 1521'de Aztekler teslim olana kadar 4 ay savaş yapıldı.
Astek Dini
Aztekler çok tanrılı bir dine inanıyorlardı. Her tanrının farklı görevleri vardı. Aztek dininin inançlarına göre yapılması gereken birçok ayin ve tören vardı. Azteklerden kalan bazı inançlar günümüzde hala kullanılmaktadır. Aztekler tanrılarını memnun etmek için kurban keserlerdi. Kurban olacak kişileri rahipler taşırdı. Kurbanın göğsü bir bıçakla yarılır, atmaya devam eden kalp bir kaba yerleştirilirdi. Kurbanın kolları ve bacakları yenirdi.

Aztek Yazısı
Aztek yazısı da Maya yazısı gibi,
ideogramların ve sesleri belirten fonetik sembollerin bir karışımından oluşmuştur.Yani bazı resim karakterleri nesneleri ve düşünceleri ifade ederken, bazıları da sesleri ifade ediyordu. Örneğin bir Meksika kenti olan Coatlan ("Yılanların yeri") kentinin adı coatl hecesini dile getiren yılan resminin yanısıra diş ("tlan") işaretinin belirtilmesiyle yazılıyordu.Aynı şekilde Coatepec ("Yılanlı tepenin yeri") adı yine yılan hecesini dile getiren yılan resminin yanısıra tepe ("tepec") işaretinin belirtilmesiyle yazılıyordu.Eldeki mevcut Aztek el yazmalarının sayısı 500 civarındadır.

Avarlar

Avarlar Orta Asya'dan göçerek, 560 yılında Macaristan merkez olmak üzere büyük bir devlet kurdular. Bu tarihte Avarların başında Bayan Han bulunuyordu. Bayan Han döneminde Franklar yenilgiye uğratıldı. Bizans topraklarına girilerek Sırbistan ve Makedonya’daki sınır kaleleri ele geçirildi. 592 yılında Konstantinopolis (bugünkü İstanbul)'i kuşatmak için Çorlu'ya gelen Bayan Han, Bizansta büyük endişeye yol açtı.
Avarlar, 619 ve 626 yılında Konstantinopolis'i iki kez kuşattılar. 2. kuşatmayı Sasanilerle ortaklaşa yapmışlardır.
750 yıllarında zayıflayan devlette,
Bulgarlar Balkanlara geldiler ve bugünkü Bulgaristan'ın temelini attılar. 791 yılında Şarlman'ın karşısında başarısız oldular. Tuna havzasını Slavlara kaptırdılar. Avarların bir kısmı hristiyanlığı kabul ederek Slavlaştılar; bir kısmı Bulgarlara katıldılar. Bir kısmıda diğer Türk boylarını içine karıştılar. Bir kısmıda Bizanslılar tarafından askeri amaçla alındılar.

Ankara Savaşı

Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ile Timur arasında, Ankara'nın Çubuk Ovası'nda yapılan savaş.Geç ortaçağ tarihinin en kanlı meydan savaşlarından biri olan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan Ankara Savaşı, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasına ve Fetret Devri (1402-1413) olarak bilinen bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına yol açtı.
Osman Gazi ve Orhan Gazi ile I. Murad'ın inşa ettikleri devlet, daha çok Balkanlar'da genişlediği gibi, henüz gevşek vasallık bağlarına dayanıyordu.Bu dönemde Osmanlılar özellikle Anadolu'da hızlı ve kesin ilhaklara girişmişlerdi; aradaki çatışmalara karşın, Türk-İslam beylikleriyle daha yumuşak bir ilişkiyi gözetiyorlardı. Yıldırım Bayezid ise, İstanbul kuşatmasını sürdürürken, bir yandan da Anadolu birliğini sağlamak amacıyla çeşitli savaşlara girişti.Karamanlılara karşı kazanılan Akçay Savaşı sonucu kazanılan zaferle (1398) Konya, Niğde, Karaman ve Develi Osmanlıların eline geçti; Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin'in öldürülmesiyle Sivas, Tokat, Kayseri ve Aksaray Osmanlı egemenliğine girdi (1399).Aynı yıl Memluk sultanı Berkuk'un ölümünden ve yerine çocuk yaştaki Nasıreddin Ferec'in geçmesinden yararlanan I. Bayezid, Malatya'yı Memluklerden aldı. Dulkadiroğullarının elinde bulunan Kahta, Divriği, Besni ve Darende kaleleri de Osmanlılara geçti.Osmanlı sınırları böylece Orta Fırat'a dayanmış oluyordu. Bütün bu fetihlerden sonra I. Bayezid, yenilgiye uğrayan yerel hanedanları tasfiyeye yönelerek, sıkı bir merkezi yapı kurmaya girişti.Bu amaçla Balkanlar'ın Hıristiyan prensliklerine ve aristokrasisine yaslanması ise, Türk beylerinin ve İslam ulemasının kendisine duyduğu tepkiyi artırıcı bir rol oynadı.
Öte yandan,
Türkistan ve İran'da güçlü bir devlet kuran Timur, kendini İlhanlıların varisi sayarak Anadolu üzerinde hak ileri sürmekteydi. Bayezid döneminde Osmanlıların erken bir aşamada Ön Asya'ya dayandırması Timur'un dikkatini çekti. Timur'un saldırılarıyla topraklarını yitiren Celayir sultanı Ahmed ile Karakoyunlu Kara Yusuf Osmanlılara sığınınca, Bayezid ile Timur arasında mektuplaşma başladı.Bayezid, Timur'un, Kara Yusuf ile Sultan Ahmed'in geri verilmesi yolundaki isteğini kabul etmedi.Osmanlılara gözdağı vermek isteyen Timur, Bayezid tarafından toprakları ellerinden alınan ve Timur'un yarı-kabilesel devletinde kendilerine daha yakın bir sosyal düzen bulan Anadolu beylerinin de kışkırtmasıyla Sivas, Halep ve Şam'ı ele geçirdi (1400). Timur'un Bağdat'a yönelmesi üzerine Bayezid, Temmuz 1401'de doğuya ilerleyerek Timur'a bağlı Mutahharten'in egemenliğindeki Erzincan ve Kemah'ı istila etti. Bu gelişme iki hükümdarın arasını iyice açtı. Bayezid'e bir elçi gönderen Timur, Kemah'ın Mutahharten'e Anadolu Beyliklerinden alınan yerlerin de sahiplerine geri verilmesini, Kara Yusuf'un teslim edilmesini ve Osmanlıların kendisine bağlanmasını istedi. Bayezid'in Timur'un yerine getirilmesi zaten imkansız bu isteklerinin hiçbirini kabul etmemesi savaşın gerekçesi oldu.
Hem
Balkanlar'da, hem de Anadolu'da yayılmış bulunan Osmanlıların her iki cephe arasında gelip gitmek açısından zorlanmaları önemli bir rol oynadı. Harekat inisiyatifini ele alan Timur, 1402 başlarında Gürcistan'da yeniden büyük bir ordu topladı; Erzincan, Kemah ve Sivas üzerinden Ankara'ya gelerek kenti kuşattı.Ama Bayezid'in Tokat üzerinden Ankara'ya doğru yaklaştığını haber alınca, kuşatmayı kaldırarak Çubuk Ovasına çekildi.Fillerle desteklenen ordusu Bayezid'inkinden daha kalabalık ve askeri malzeme bakımından daha güçlüydü. On dört saat süren savaşın başlarında üstün görülen Osmanlı ordusu Kara Tatarlarla eski Anadolu beyliklerine bağlı askerlerin Timur'un saflarına katılmasıyla güç durumda kaldı. Bir tek Sırp müttefikleri Bayezid'i sonuna kadar terk etmediler. Savaş, Timur'un lehine döndüğü sırada, I. Bayezid'in oğullarından Süleyman Çelebi, Mehmed Çelebi ve Sadrazam Çandarlı Ali Paşa kuşatmayı yararak kaçmayı başardılar. Üç yüz kişi kalıncaya kadar çarpışan I. Bayezid ise sonunda tutsak düştü.
Ankara Savaşı yenilgisi, Osmanlı Devleti'nin parçalanarak, devletin imparatorluk aşamasına geçmesinin 50 yıl kadar geçikmesine, Anadolu beyliklerinin yeniden kurulmasına ve Osmanlı tarihinde
Fetret Devri olarak bilinen 11 yıllık bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına neden oldu.

Amerika Birleşik Devletleri

Amerika Birleşik Devletleri, (İngilizce: The United States of America) Kuzey Amerika kıtasında 50 eyaletten oluşan federal bir devlet. Kıta ABD'sinin komşuları, kuzeyde Kanada ve güneyde Meksika'dır. Resmi kuruluş tarihi 4 Temmuz 1776'dır.
Amerika Birleşik Devletleri; doğuda
Atlas Okyanusu'ndan batıda Büyük Okyanus'a kadar 4.500 km genişliğindedir.
Alaska ve Hawai'yi de içine alan Amerika Birleşik Devletleri'nin 9 milyon kilometrekareden fazla yüzölçümü vardır. Alaska, Kanada'nın kuzeybatısındadır. Hawai ise, Büyük Okyanus'ta olup, kıta üzerindeki Amerika Birleşik Devletleri'nden 3.200 kilometre uzaklıktadır. Alaska 50 eyaletin içinde yüzölçümü en fazla olanıdır. Ülkenin güney tarafında bulunan Teksas bu bakımdan ikinci sırada gelmektedir
ıÜüKuruluşu
Amerika Kıtası nın 1492'de Avrupalılarca keşfinden sonra İspanyollar, Portekizliler, Fransızlar ve İngilizler, buradaki yerli halkların aleyhine toprak sahibi oldular. İngilizler, Amerika'daki topraklarını genişlettikten sonra İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerden göçmenler alıp buralara yerleştirerek koloniler kurdular. 18. yüzyıl ortalarında, bu kolonilerin sayısı 13'e yükseldi ve bu Onüç Koloni, Amerika Birleşik Devletleri'nin temelini oluşturdu.
Amerika kıtası insanlar için yeni olanaklar ve yeni bir hayat sağladı. Daha sonra bu koloni sistemi emperyalizm politikasına dönüştü. İngiliz kolonileri Birleşik Krallık'a endüstri konusunda hizmet ediyordu, İngilizler kolonilerden vergi alıyordu. Koloniler zaman içinde İngiliz devletinden farklı bir kimlik geliştirmeye başladı. Nüfus hızla büyüyor, tarıma dayalı ekonomi gelişiyor, iş adamları ticari ataklarda bulunuyordu. Dinsel yapıda da farklılık vardı. Avrupadan gelenler tutucu bir protestanlık geliştirmişti.
Yönetimleri de İngilizlerden farklıydı. Kolonilerin her birinde (Pensilvanya dışında),iki yasama meclisi bulunuyordu. Kolonileri temsil eden alt meclisin üyeleri mal sahipleri tarafından seçiliyor, Krallığı temsil eden üst meclis üyeleri ise İngiliz Kralı'nın tarafından tayin ediliyordu. Kolonilerde yaşayanlar aynı zamanda mahkemeler kurmuştu ve İngiltere hukuk sistemini uyguluyordu.
1756-1763 yılları arasında
İngiltere'nin Avusturya, Fransa ve Rusya ittifakıyla yaptığı savaşlar (Yedi Yıl Savaşları), İngiliz maliyesi üzerinde ciddi bir yük oluşturmuştu.İngiltere mali yükünü gidermek amacıyla yeni vergiler koyması, Amerika'daki kolonilerin tepkisiyle karşılaştı. Koloniler yüksek gelirler ödeyip, karşılığında hiç bir şey almamaktan rahatsızdı. Tütün ihracatına gelen ek vergiyle koloniler, 18. yüzyıl ortalarından beri kazanmaya hazır oldukları bağımsızlık mücadelesini hayatta geçirdiler. Savaşın başlarında George Washington, Thomas Jefferson tarafından kaleme alınan ve özgürlük isteklerini dile getiren Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'ni yayınladı.
Altı yıl süren savaş sonunda,
George Washington komutasındaki koloni güçleri tarafından yenilgiye uğratılan İngiltere geri çekilmiş ve 1783 yılında 13 koloninin bağımsızlığını kabul etmiştir. Bağımsızlıklarını ilan eden koloniler, içişlerinde serbest eyaletlerden oluşan Amerika Birleşik Devletleri'ni kurmuşlardır (1787). 1789'da Anayasanın tamamlanıp onaylanmasıyla yeni bir ulus doğdu.

Altın Orda Devleti

Altın Orda Devleti (Moğolca: Алтан Ордны улс), Moğolların kurduğu devletlerden biridir. Kazan ve çevresinde bulunan Kazan Türkleri medeniyeti ve Türk kitlesinin yoğunluğu karşısında Moğol Altınorda yöneticileri, gittikçe Türkleşmişlerdir.Altınordu Devleti olarak da bilinen bu devlet, 13.-16. yüzyıllarda Doğu Avrupa ile İdil Nehri boylarında egemen olmuştur.
Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci’nin toprakları sonradan Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Orda'ya verildi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine bırakıldı. Orda'nın yönetimindeki doğu bölgesine Ak Orda , Batu'nun yönetimindeki batı bölgesine de Gök Orda adı verildi. Gök Orda sonradan Altın Orda olarak adlandırıldı.
1242’de Altın Orda Devleti’ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı’nı (Deşt-i Kıpçak), İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkasların Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya’yı vergiye bağlamıştı.
Batu Han’ın yerine
Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260’ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.
Berke Han'ın ölümünden sonra
Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canıbek Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı ve Sibir Hanlığı kuruldu. Kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarihten silindi.
Altın Orda Devleti'de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay'da görüşülür ve karar bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Halk bu toprakları işler, ürünlerin belirli bir bölümünü bağlı oldukları beye verirdi. Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Aşağı
İdil’de 20’den çok kent kurdular. Bu kentlerin en büyüğü olan Saray Berke’nin nüfusunun 100 binden daha fazla olduğu sanılır.

Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu

Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu (843–1806)
1946'da işgal alanları. Saarland 1947–1956 yılları arasında Fransa'nın yönetimi altında kaldı.
Savaş, on milyona yakın sivil ve asker Alman'ın ölümü ile sonuçlandı. Almanya ve Berlin savaşı kazanan dört büyük devlet tarafından dört işgal bölgesine ayrıldı.
Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere işgal bölgelerini birleştirerek 23 Mayıs 1949'da Federal Almanya Cumhuriyeti'ni kurdular. 7 Ekim 1949'da ise Sovyetler Birliği, kendi işgal bölgesinde Demokratik Almanya Cumhuriyeti'ni kurdu. Bu ülkelerden birincisi genellikle Batı Almanya, diğeri ise Doğu Almanya olarak bilinir.
Batı Almanya'da liberal parlamenter cumhuriyet kuruldu. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ile işbirliğine gidilerek pazar ekonomisine ağırlık verildi. 50'lerden itibaren ekonomisi hızla gelişti. 1955 yılında
NATO'ya katıldı. 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurucuları arasında yer aldı. Doğu Almanya ise Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirdi. Ekonomi Sovyet sistemine dayanıyordu. Çok geçmeden Doğu Almanya da ekonomik bakımdan güçlendi. Fakat birçok vatandaş Batı Almanya'nın politik serbestliğine ve güçlü ekonomisine hayrandı. 1961'de inşa edilen Berlin Duvarı ile Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya kaçışlar durduruldu. Berlin Duvarı,Soğuk Savaş'ın simgesi haline geldi. Her nasılsa Batı ve Doğu Almanya arasındaki gerilim, Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt'ın doğudaki Almanların batıya göç etmesi ile ilgili yasayı çıkarması ile, 1970'lerde azalmaya başladı.
Özellikle 1989'un yazında, Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya göç arttı. Bu yeniden birleşmeyi hızlandırdı. Sonuçta iki ülke birleşti. Başkent Berlin oldu. Birleşmeden beri Almanya, NATO ve
Avrupa Birliği içinde oldukça önemli rol üstlenmeye başladı.
Siyaset
Almanya'nın devlet yapısı anayasal federal cumhuriyettir. Devlet; cumhuriyet, demokrasi, federalizm, hukuk devleti ve sosyal devlet beşli temel üzerine kuruludur. Başkanı federal cumhurbaşkanıdır. Görevi politik bir karar alma yetkisi olmadan devleti temsil etmektir, görev süresi beş yıldır ve ikinci kez seçilebilir.
Bundestag (Federal Meclis) ülkenin ana yüksek yasama organıdır. Şu anda görevde bulunan 16. Federal Meclis'te 614 milletvekili bulunur. Bu milletvekilleri dört yılda bir seçilir ve Alman halkını temsil eder. Seçim sistemi çoğunluk ve nispi temsil sistemlerinin bir karışımıdır.
Almanya Federal Cumhuriyeti toplam 16 eyaletten oluşur. 10'u eski eyaletler diye tabir edilen birleşmeden önceki batıdaki eyaletlerdir. Bunlar
Bavyera, Baden-Württemberg, Hessen, Bremen, Hamburg, Aşağı Saksonya, Kuzey Ren-Vestfalya, Rheinland-Pfalz, Saarland ve Schleswig-Holstein'dir. Birleşimden sonra 6 yeni eyaletlerin katılımı ile eyalet sayısı 16 çıkmıştır. Her eyaletin bir meclis ya da senatosu (Landeshaus / Senat) bir de bir eyalet hükümeti (Landesregierung) vardır. Her eyalet özerk yönetim kazalarına (Almanca Kreis; adlarını genelde tarihi derebeylerinden alır) ayrılırlar. Her kaza ise belediye ve muhtarlık bölgelerine (Stadt - Gemeinde) ayrılır. Burada da belediye veya şehir meclisleri bulunur ve yerel seçimlerde seçilen belediye başkanı tarafından yönetilirler. Seçme ve seçilme yaşı 18'dir. Yerel seçme hakkı sadece AB yurttaşlarına tanınır.Ülke 16 eyalete, eyaletler; yönetim bölgelerine, ilçelere, beldelere veya ilçeden bağımsız hareket eden şehirlere (kreisfreie Städte: kent-ilçe) ayrılır. Hamburg, Bremen ve Berlin şehir eyaletler olmakla birlikte, kendi içinde idari açıdan bölünmezler. Eyaletlerin kendi yasama, yürütme ve yargı organları bulunur. Ayrıca yerel yönetimlerle ilgili düzenleme yapma yetkisi de eyaletlerdedir. Bu 16 eyaleti temsil eden, yasaların yapılmasına ve kısmen federal devlet yönetimine katılan anayasal organ Federal Konsey (Bundesrat)'dır.Federal Hükümet (Bundesregierung), Federal Meclis tarafından seçilen ve bu meclise karşı sorumlu olan başbakan yani Şansölye (Bundeskanzler/in) ve federal bakanlardan (Bundesminister) oluşur. Kabineyi, aynı zamanda çoğunluk partisinin lideri olan başbakan kurar, bakanlarını seçer ve göreve atanmalarını ya da görevden alınmalarını cumhurbaşkanına (Bundespräsident) önerir.

Cermen Kabileleri (M.Ö 100-M.S 300)

Cermen Kabileleri (M.Ö 100-M.S 300)
Cermen kabilelerin M.Ö. 1800-M.Ö. 500 yılları arasında ya da M.Ö. 4/5 yy, 1.yy'da ortaya çıktığı sanılmaktadır. Cermen kabileleri 1.yy'de Güney İskandinavya ve Kuzey Almanya'dan güneye, batıya ve doğuya yayılarak en fazla Galyalılar olmak üzere, Baltık, İran ve Slav kabileleri ile ilişki haline girdiler. Arkeolojik araştırmalarda Cermen kabilelerinin Roma İmparatorluğu'nun dışında olduğu kanıtlanmıştır.
Romalı General Publius Quinctilius Varus Cermanya'ya saldırılara başladı. Cermen kabileleri bu sırada Romalılarıın savaş taktiklerini öğrendiler. Bu esnada kimliklerini muhafaza etmeyi başardılar. M.S. 9 yılında Cheruscan (Cermen) lideri Arminius, Varus'u yendi.Böylece Almanya
Tuna, Ren nehirleri arasında Roma İmparatoırluğu sınırlarına kadar genişledi.M.S. 100'lerde Cermen kabileleri Tuna, Ren Nehirleri arasına yerleşip adapte oldular. 3.yy'de görünen en geniş cermen kabileleri şunlardı: Alamanlar,Laklakalar,Götenler,Gundiler, Franklar, Chattiler, Saksonlar, Frizyeliler, Sicambriler, Gotlar, Burgondlar ve Thuringililer.

Akkoyunlular

Akkoyunlular (Türkmence: Aq Qoyunlu; Farsça: آق‌قویونلو). yüzyılda kurulmuş bir Türkmen devletidir. Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır. Akkoyunlular Oğuzların Üçok kolunun Bayındır boyundan geliyordu.
Türkmen boylarından oluşan Akkoyunlular, 14. yüzyılda Diyarbakır yöresini yurt edindiler ve devlet kurmadan önce de bölgede etkili oldular. 1340'tan sonra Tur Ali Bey'in önderliğinde Anadolu, Suriye ve Irak içlerine akınlar düzenlediler.
Trabzon İmparatorluğu topraklarını yağmaladılar. Trabzon imparatoru bu saldırılardan korunmak için kızını Tur Ali Bey'in oğlu Kutlu Bey’le evlendirdi.
Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu, Kutlu Bey'in küçük oğlu
Kara Yülük Osman Bey’dir. 1398'de Kadı Burhaneddin'i yenerek öldüren Kara Yülük Osman Bey, daha sonra Memlûk sultanının hizmetine girdi. 1400'de Timur'un Anadolu’ya girişine destek verdi ve bu hizmetine karşılık Malatya'yı, 1402'de Ankara Savaşı'ndaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini aldı. 1403'te de Diyarbakır'da hükümdarlığını ilan etti. Osman Bey 1435'te Karakoyunlular'a karşı savaşırken öldü.
Kara Yülük Osman Bey'in ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başladı ve Akkoyunlu Devleti eski gücünü yitirdi. Kara Yülük Osman Bey’in torunu
Uzun Hasan, 1453'te Diyarbakır'ı ele geçirerek iktidar kavgalarına son verdi. Akkoyunlu Devleti’ni, sınırları doğuda Horasan'dan batıda Fırat Irmağı'na, kuzeyde Kafkaslar'dan güneyde Umman Denizi'ne kadar uzanan bir imparatorluğa dönüştürdü. Karakoyunluları yenerek ortadan kaldırdı ve başkenti Diyarbakır'dan İran’daki Tebriz'e taşıdı..
Sınırlarını genişletmesi ve bu denli güçlenmesi Uzun Hasan’ı Osmanlılar'la karşı karşıya getirdi. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki çatışmalar,
Fatih Sultan Mehmed'in Trabzon İmparatorluğu üzerine yaptığı sefer sırasında başladı. Uzun Hasan da Trabzon imparatorunun kızıyla evliydi ve Osmanlı ordusunu durdurmak için Trabzon'a kuvvet gönderdi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bu kuvvetlere yenildi. Fatih, 1461'de Trabzon'u aldıktan sonra Akkoyunluların üzerine sefere çıktı. Uzun Hasan 1473'teki Malatya savasinda kazanmasina ramen Otlukbeli Savaşı'nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirdi. Fakat Uzun Hasan 1474-1478 yillarinda Gürcistana hücum etti. 1477'de gürcü çarı 4.Baqrat'la yapilan anlaşmaya göre Tiflis de dahil olmakla doğu Gürcistan Akkoyunlu egemenliyine girdi. Uzun Hasan’ın 1478'de ölmesinden sonra oğulları arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlu Devleti’ni iyice zayıflattı. Hatta 1500 yilinda tahtin 2 büyük varisi Murat'la Elvend ülkeyi iki yere parçaladilar.Kura'dan güneydeki topraklar,Karabağ,Kızılüzen nehrinden Diyarbakıra kadar topraklar Elvend'e,Irak,Fars,Kirman'sa Murat'a kaldi. Sonunda Akkoyunlu Devleti, Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından 1507'de ortadan kaldırıldı.

Abbasiler

Tarih
Muhammed'in vefatından (632) sonra, İslam dünyasını Hulefa-yı Raşidin denilen dört halife ve ardından da Emeviler (661-750) yönetti. Emeviler, Ali’nin öldürülmesiyle yönetimi ele geçirmişlerdi. Emevilerin iktidardan düşüşleri de aynı biçimde kanlı oldu. Muhammed'in amcası Abbas Bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelen Abbasiler, Emevi yönetimine karşı ayaklanarak 750'de halifeliği ve iktidarı ele geçirdiler. Bu tarihten başlayarak Abbasiler 1258'e kadar İslam dünyasının büyük bölümüne egemen oldular.
İlk Abbasi halifesi
Ebu'l-Abbas’tı. 754'te oğlu Mansur onun yerine geçti. Bu iki halife döneminde orduda Türk ve İran kökenliler önemli görevler üstlendiler

93 Harbi

93 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde yapılan bir Osmanlı-Rus savaşıdır. Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir. Hem Tuna Cephesi'nde, hem de Kafkasya Cephesi'nde savaşılan 93 Harbi Osmanlı Devleti için büyük bir yenilgiyle sonuçlanmış; hem büyük bir toprak kaybına neden olmuş, hem de Rus ordusunun İstanbul'un eşiğine (Yeşilköy) kadar gelerek[1] Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmesiyle sonuçlanmıştır.
Savaşın Sonucları
93 Harbi,
Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecini başlatan ilk önemli olaylardan biri sayılır. II. Abdülhamit'in, yenilgiden sorumlu tuttuğu Meclis-i Mebusan'ı süresiz tatil ederek Kanun-i Esasi'yi askıya alması, ayrıca savaş sonrasında Balkanlar'la Kafkasya'dan Anadolu'ya gelen 1 milyonu aşkın göçmenin yol açtığı toplumsal ve ekonomik bunalım öbür önemli sonuçlarıdır. Başlangıçtaki başarılara karşın ordunun donatım eksikliği ve teknik yetersizlikleri, özellikle Tuna cephesindeki komutanlar arasında görülen geçimsizlik ile II. Abdülhamit'in doğrudan ve yanlış müdahaleleri yenilginin başlıca nedenleri arasında gösterilir

2.inönü

Birinci İnönü Muharebesinden mağlup olarak Bursa bölgesine çekilen 3ncü ve Uşak bölgesinde bulunan 1nci Yunan Kolorduları, Türk Kuvvetlerinin kuvvetlenmesine imkan vermeden imhasını sağlamak; Eskişehir ve Afyon stratejik bölgesini ele geçirmek, Sevr Antlaşması hükümlerini zorla Milli Hükümete kabul ettirmek maksadıyla 23 Mart 1921 günü ileri harekata geçen Yunanlılar, Londra Konferansı'na gitmek için hazırlanan Türk temsilcileri daha yoldayken, tüm barış kapılarını kapayıp, biri Afyonkarahisar diğeri Eskişehir istikametinde iki koldan saldırıyı başlattılar.
Yunan ordusu bütün cephelerde
23 Mart 1921 tarihinde toplam 40.000 tüfek, 370 ağır makineli tüfek 114 top ve 1.200 suvariden oluşan ordusuyla tarruza geçmişti.Türk ordusunun silahlı kuvvetleri ise 24.000 tüfek, 214 ağır makineli tüfek, 4.900 süvari ve 144 toptan oluşmuştu.
Mirvila (Tuğgeneral)
İsmet Paşa komutasındaki birlikler, karargahı Eskişehir 'de olmak üzere, güneyden kuzeye 11, 24, 61nci Piyade Tümenleri birinci hatta; 3ncü Piyade Tümeni ve 1nci Süvari Tugayı örtme görevini müteakip ihtiyatta olacak şekilde, İnönü mevzilerinde savunma için tertiplendi.
24 Mart'ta
Dumlupınar, 27 Mart'ta da Afyon düştü. Eskişehir yönünde gelişen Yunan saldırısı ise Birinci İnönü Muharebesi'nde takip edilen yoldan ilerlemekteydi. İnönü mevkiindeki çatışmalar 27 Mart sabahı başladı. Yunan ordusu ilk günlerde etkili taaruzlar yapmışsa da, cepheye bizzat gelen Fevzi Paşa'nın Türk ordusuna beklenmedik başarılı karşı taarruz emriyle geri çekilmek zorunda kaldı. Yunan ordusu bu çekilişi sırasında Türk süvarilerinin ısrarlı takipleri sonucunda ağır kayıplar vermiştir. Buna karşılık Yunan ordusunun güney cephesinde yaptığı taarruz gelişme göstermiş, Afyonu işgal eden Yunan kuvvetleri Çay-Bolvadin hattına kadar ilerlemişlerdi. Ancak Yunan birlikleri İnönü cephesindeki savaşı kaybedince güneyde Afyon şehirden çekilmek durumunda kaldılar.
Sonrasında Güney cephesi Türk birliklerinin 8-12 Nisan günlerinde
Aslıhanlardaki Yunan kuvvetlerine karşı yaptıkları taarruzlar sonuç vermemiş, Yunanlılar Dumlupınar mevzilerinki konumlarını sağlamlaştırmışlardır.
İkinci İnönü Muharebelerinden sonra, 3 Nisan 1921'de
TBMM kararıyla, Korgeneral Fevzi Paşa'nın rütbesi Orgeneralliğe terfi ettirildi.